/c .lai^f^c^».^»'^ /^' (..^'i---^ ^^. »^,-r c, ».,.<« ü1.-
•.^...,.^ • • .'.:'-••. ••'•. '•'•.•»
II^ÖKUMA'PARÇASr'-^'^^^^"''^
^l(i" :;î^•'l'<: •
••'-"•••^ : •;"''- • •' •
• ^^..' . •"
'S HAYATTA
EN HAK t Kİ MÜRSlT »LlMDlR PRENSİBİ
,..•(..
insanoğlu için gerçek hayat, ilim ve irfanla mümkün olacağından öğrenip. öğretmeyi
ihmal edenler, hayatî görevlerim yerine getirmemiş olurlar. Zira insanın
ya-ratıhşının gayesi, görüp bilmek ve öğrendiklerim baskalanna bildirmektir.
:„ Bir ferdin isabetli karartan,
onun akıl ve mantıkla münasebeti nispetindedir. Akıl ve mantık ise, ilim ve
marifetle aydınlığa kavuşur, kemale erer. Onun içindir ki ilim ve marifetin
olmadığı bir yerde, akıl atıl (hedefsiz, işsiz, boş), mantık aldatıcı, kararlar
da isabetsizdir.
Bir insanın insanlığı, Öğrenip
öğretmek ve başkalarım aydınlatmakla belli olur. Bilmediği halde öğrenmeyi
düşünmeyen, öğrendikleriyle kendini yenileyip baskala-. nna da örnek olmayan,
şeklen insan görünse bile, insanlıktan çok uzaktır. •;^!/;
ilmi öğrenmekten maksat, bilginin insanoğluna mürşit ve rehber olması ve öğrenilen
şeylerle, insanî olgunluğa giden yolların aydınlatılmasıdır. Buna göre ruha mal
edilmemiş bir ilim, sahibinin sırtında bir yük; insanı yüce hedeflere
yöneltmeyen ^marifet de bir aldanım ş ilktir. " Yunus ne güzel demiş:
•'•"•''îlim
ilim bilmektir, ,
tlim kendin bilmektir,
' , Sen kendini bilmezsen, Ya
nice okumaktır." .. .Şu Çin
benzetmesi konuya ışık tutmaktadır.
Çok harika sanat incelikleriyle
dolu, fakat karanlık bir hazineye giren adam, bir adım atsa, elim uzatsa pek
çok değerli eşyayı kırar döker. Başım kımıldatsa inci ve mücevherlerle süslü
avizeleri parçalayabilir. Fakat küçük bir mum ışığı rahat dolaş-masına ve
eşyanın parlak yüzünü gönnesine imkan verecektir. Durumumuzun benzetmeden
farkı yoktur. Inceliklerinden habersiz dolaştığımız esrarlı kainatın göz kamaştıran
güzelliklerim ilim ışığı ile görmeye; farkına varmadan üzerlerinden basıp
geçtiğimiz gizli hikmetleri saklayan tabiatı, ilmin aydınlatıcı tayfları
altında incele-meye imkan bulacağız., ... ,
ı..,-..., ... ;. ı'-f
îlim adamı geniş düşüncelidir. Bulduğu verileri kullanarak yeni
keşfedeceği şeylere kapı açar, ezbercilikten sıyrılır, sezgisiyle devreye girer.
Görmediği halde Adams ve Leverier'in Neptün'ü keşfetmesi, Mendeliyefin
periyodik cetveli bütün elementler bulunmadan evvel hazırlaması ve onun bulduğu
özelliklere uygun olarak eksik olan elementlerin bulunup boş kalan yerlere
yerleştirilmeleri gibi gelişmelerde .' ilim adamının sabit fikirli olmayışı
faktörü daima önemli olmuştur.
^. Fezadaki kürelerin
seyir ve hareket prensiplerine dayanarak Adams ve Leverier . ;adh iki .bilgin,
o ana kadar bilinmeyen bir gezegenin varlığım haber verip hesaplarla ^yörüngesin!
ortaya koyuyorlar. Hiç kimse "Görünmeyen şeyin varlığım nasıl iddia
^..ediyorsunuz?" demiyor. Bilakis Berlin Rasathanesi bu iki bilginin
sözüne bakarak .1846 senesinin Eylül ayının bir gecesinde teleskobu bilginlerin
işaret ettikleri tarafa doğru çevirerek gözellemeye başlıyor. Kısa bir zaman
sonra da Güneş sisteminde adına Neptün dediğimiz gezegeni buluyorlar.
(. "" ^ ^^^S^g^^
Mendeliyef
elementlerin kimyasal özelliklerim belirleyen bircçtvel yapnuç':vcy:
buna periyodik cetvel adım
vermişti. O zamanlar bütün eiemenflerlccşfcdümemiş ol-duğundan cetveldeki
hanelerin hepsi dolu değildi. Bir kısmı boş duruyordu.' Halbuki^ bu cetvel bu
haliyle bütün elementlerin kimyasal özelliklerim rakamlarla ve belli değerlerle
açıkça ortaya koyuyordu. Daha sonra keşfedı enler, aynen^Mcpdçlıvef in. r
bulduklanna uygun olarak ortaya çıktı. Hiç kimse bilgi •: "Nereden
biliyorsun, elc- . menti bulmadan, görmeden özelliklerim nasıl belirtebi örsün,
böyle^saçmahlc olur l mu?" demedi. ":' •• ' • •••i^ "•^ î^'^^A
Bilim adamı
basmakalıp insan değildir. O herkesL
^rine basıp geçtiği şeylerden ipucu çıkarır. Geniş düşüncelidir. Siyahı
anlatırken beyazla ilişki kurar. Olayları bir yerine beş duyusuyla takip eder.
Görünen şeyleri^rıaıeryal olarak kullanarak göremediği, tutamadığı varlıklar
hakkında sonuçlar elde eücr. Üim adamı elektronla ilgilenmek için onu görmeyi
beklememiştir. Duyu organlanmızın fark edilebildiği aralık çok sınırlıdır.
Çözümüz ancak 0,4 - 0,7 mikron arasındaki dalga boylanna sahip ışınları görür.
Kulağımız 16 ile 20.000 arasındaki frekansla sesleri duyabilir. Bu aralık,
sınırın dışında kalan varlıkları kavrama konusunda kıymetli bir anahtardır.
Duyu or-ganlanmızla farketsek de, farkedemesek de tabiat ve tabiattaki
değişiklikler sonsuz bir ilmin mevcudiyetim fısıldamaktadır. \ . ,- .-
îyi bir
mürşit, öğrencisinin seviyesine göre bilgi verir. Yeni bilgiler edinmesi için
merak duygusunu tahrik eder. Ders verdiği konulan basitten "zora doğru
sıraya koyar.
•—
-!,;.î^^^i(;^J/•-î^^;î)<.^;<:^^;^'î^uJb}(^^?JV —-•
Aramak, bulmak, bilmek, ilmin ışığıyla yolunu, ht
efini bulan, insan; sımrh du-yulanyla sonsuz ilmin talim ve terbiyesi elinde
yetiştin. . ,^ , ;,.. ,.^,^ ^^^ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. , ;::, ^';,::^ •;>.
":,[.,
,,1 ••<•., -
•——•• ^ .-.:.• '\^W^W}C •
. ,'••,,('./;>;..l.••.•';' ^.(i-" ••.^^•^(^nö o'-»nl ••' ....
:...•' •.-•^•t: :
.yL .^î.^.r.u^i^ '• •': .;•'••/. f'.
: r.-r1'- -.î-
^n^--' r^:'^ ,";
ıad
Kamil, Ankara, 1994.
..
:. , . :;.:
.î.,/;;•:/:• •>
;;^.'.t-; s».U»^4is^(;<:/\
liÖl.ÜM 2 • MADOLLl.KIN AYRIl.MASI
OKUMA PARÇASİ
AKILCILIĞIN TEMELİ ISİLİM VE TEKNOLOJİDİR
Atatürkçülükte,
akılcılıkın ve akılcı düşüncenin temel taşları bilim ve teknolojidir.
Bilimsellik; devlet ve toplum hayatında, kişisel hayatta, bilimi öğrenme,
değerlendirme ve uygulama demektir. Bilimsellik; olaylara bilimsel esaslara göre
bakmayı, gerçeği bilimsel yöntemlerle araştırarak bulmayı, bundan sonuçlar
çıkarmayı, sonuçların tespit ve çözülmesinde, gerçeklerin anlaşılmasmda,
bilimin gösterdiklerim egemen kılmayı esas alır.
Atatürkçülük;
ilerlemenin temeli olan çağdaş bilim ve teknik esaslannın her alanda rehber
kabul edilmesin! gerektirir. Bilim ve teknolojide ileri olmak, her türlü
mücadelede başarılı olmanın başlıca koşuludur. Bu amaçla, bütün faaliyetler
bilim ve teknoloji temeline oturtulmalı, bilim ve teknolojinin hudutları daima
genişletilmelidir.
Atatürk;
"İlim tercüme ile olmaz, inceleme ile olur." diyerek bizi temel kaynaklardan
faydalanmaya, araştırmaya bilim ve teknolojinin sınırlarım genişlet-meye
yöneltmiştir. Matla; "Bu millete gideceği yolu gösterirken, dünyanın her
türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden ısfî tadı"
edelim." diyerek akılcılığın temelinde bilim ve teknolojinin yattığım
işaret etmek istemiştir.
(Sadeleştirilmiştir) Atatürkçülük (Üçüncü Kitap),
Millî Eğitim Basım Evi, istanbul, 1984
70
a m ficidir i ne |
nÖLl'ÎM 4 • M/^DDEN/N-Y/^Sf -
OKUMA
PARÇASİ
ATATÜRK VE UYGARLIK -—
Batı
uygarlığının apaçık bir üstünlüğünün; teknolojisiyle, cndüstrisiyle, su yüzüne
çıktığı besbelliydi. Batı teknolojisini yurdumuza aktarmak için özellikle on
dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında büyük gayretler sarf ettik. Fakat bunda
başarısızlığa uğrandı. Bu başarısızlığın birçok nedenleri ve sebepleri vardı.
Fakat her halde, en temel etmen, veya amil. Batı endüstrisinin mütemadi bir
dönüşme içinde bulunmasıydı. Bunun ise temelinde, büyük ölçüde, arı bilimin
beklenmedik ve baş döndürücü keşifleri yatmaktaydı. Batı sanayii artık büyük
ölçüde temel bilimlere dayanmakta, saf veya arı bilim alanlarında yapılan yoğun
araştırmalardan gücünü almaktaydı.
Bilimsiz
endüstrinin, sınaî faaliyetin ve daha genel olarak, bilime dayanmayan
uygarlığın Batı ile yarışmada etkili olamayacağı, Batı'ya ayak uydurma çabalarım
başarıya ulaştırmaktan uzak kalacağı, şüphe götürmez bir gerçektir. Bu gerçeğin
açık seçik bir biçimde kavranması aşamasına bizde Atatürk'le ulaşıldığım
söyleyebiliriz. Bunun için ise bilimsel araştırma faaliyetinin Bah dünyasıyla
atbaşı yürütülmesi idealinin noksansız biçimde benimsenmesine ihtiyaç vardır.
İşte, bilime genel anlamda verilen büyük önem yanında, böyle bir ülküyü ve
böyle bir ülküye bağlanma zorunluluğu fikrini Atatürk'te açık ve kesin bir
biçimde görmekteyiz.
1923
yılı Ocak ayının son haftasmda Alaşehir'de halka hitaben yaptığı bir konuşmada
Yunan işgali günlerinden söz ettikten sonra Atatürk şunları söylüyor:
"Arkadaşlar,
bundan sonra pek mühim zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri
değil, iktisat ve ilim ve irfan zaferleri olacaktır. Or-dumuzun şimdiye kadar
istihsal ettiği muzafferiyctlcr ınemleketimizi halas-i hakikîyc sevk ctıniş
sayılamaz. Bu zaferler ancak müstakbel zaferimiz için kıymetli bir zemin
hazırlamıştır. Muzafferiyat-i askeriycmizle mağrur olma-yalım. Yeni ilim ve
iktisat zafcrlerine hazırlanalım."
l Okuma Parçası , .' ,,^.' U>î{ ,^'
BİLİMSEL GELİŞMELER ^^^a.
. ,;'.•'• "> ' - '^ ': ^••v^•^'l)^.^^.•-• ;•
Günümüzde
bilimsel gelişmeler, görülmedik bir tuz ve^seviyeye, ulaştı. Ça-ğımız
sürprizler çağı h&line geldi. Diyebiliriz ki, son yıllarda ilmin ınsanlara
armağan ettiği yeni buluş ve keşifler önceki devirle re ait bütımbuluş.ve keşiflerden
daha fazla olmuştur. Mikro alemden makro aleme kadar "çok geniş bir sahada
gün geçmiyor ki yeni yeni şeyler ortaya atılmasın ve varlığa ait bir yığın
meçhul ve karanlık nokta aydınlığa kavuşturulmasın. , , • ,. - • .-t'
Atomlar
aleminden canlılar alemine, teknoloji ve elektronikten lazere kadar sayısız
keşif ve tespitlerin hemen hergün gazete ve dergiler vasıtasıyla dünyanın dört
bir bucağına yayıldığım duyuyor; ya seviniyor veya korku ve paniğe
kapılıyoruz. ' ^ . .,
< r ; ,'
Bu hız ve
tempo ile gelişen ilim ve teknolojinin çok yakın bir gelecekte top-yekün
kanaat, düşünce ve ilim anlayışına etki edebilecek yeni keşifler ortaya
koyacağı da gözden uzak tutulmamalıdır. Dönüp yakın geçmişimize baktığımız
zaman dünden bugüne çok şeyin değişmiş olduğunu'görürüz.'Daha dün herkesçe
değişmezliği kabul edilen teoriler bugün tarihi birer teori haline geldiler.
Bugün ise
artık madde kadar madde ötesi şeylerin de kendilerine has çizgide
araştırıcının perspektifıne girdiğim görüyoruz., Öyle^anlaşılıy.or, ki, ı y
akın bir gelecekte madde kadar anti-madde, atom kadar anti-atom bilim
adam-lannın araştırma konuşu haline gelecek kimyanın ele* alındığı her yerde
meta-kimyadan da bahsedilecektir.
;.u».^^<^. ;:ı'< ^t< •'•-îin^-^l (b
Atatürk,
her türlü bilimsel faaliyette önde olan ülke,, durummuş enJasa za-manda
kazanmamızı ve bilimin insan yaşamıdaki etkin rolünü Kurtuluş sa-vaşımızın sona
ermesi yıllanndan başlay arak her vesile ile tekrarlamıştır. Her türlü bilimsel
gelişmenin yurdumuzda uygulamay a'sokulmasın! "^istemiş, bir kısmım da
kendisi uygulamıştır. Atatürk'ün bu konuya verdiği önemi/^^Ekim 1922'de Bursada
yapmış olduğu konuşma açık olarak ortaya koymaktadır. Bu konuşmanın bir
bölümünde sadeleştirilmiş Türkçe şekliyle^ Atatürk,'şöyle söylemiştir: . „
, . ..; . .^., ^;
,^ ^•^ '•,0p,i.^.'^,o-
"Yurdumuzun
en bayındır, en göz alıcı, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla
çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sim nedir, bilir misiniz? Orduların sevk
ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin klavuz edilmesindedir. Milletimizin
siyasî ve içtimaî hayatı ile ulusumuzun bilimsel eğitiminde de yol göstericimiz
bilim ve fen olacaktır." .
' ;.,' L^1:
KİMYASAL
REAKSİYONLARDA DENGE 85
,\Jkuma Parçası
''"Memleket için kaçınılmaz olan sanayiin kurulması
bitmedikçe, her yönden kalp huzuru duymamıza imkan yoktur. Bu sebeple,
memleketin sanayie ait donanımım tamamlamak için, bütün gayret ve dikkatiniz!
çekmeyi yerinde buluyorum. "
diyen Atatürk, millet açısından bilim ve teknolojinin önemin! or-taya
koymuştur. Bilim ve teknolojinin verilerinden yararlanmak için akılcılık ön
planda tutulmalıdır.
"Endüstrileşmek, en büyük millî davalarımız arasında yer
almaktadır. Ça-lışması ve yaşaması için ekonomik elemanları memleketimizde
mevcut olan büyük küçük her çeşit sanayii kuracağız ve işleteceğiz. En başta
vatan mü-dafaası olmak üzere, mahsullerimizi kıymetlendirmek ve en kısa yoldan,
en ileri ve müreffeh Türkiye idealine ulaşabilmek için, bu bir zarurettir. " ve-cizesinde ifade edilen düşünceye uymak için
memleketimizin, Atatürk'ün bu sözlerinin İşığında hızla sanayi ve teknolojide
ilerlemesi ve insanımızın çok ça-lışıp çaba harcaması gerekmektedir.
ilim, insanın kendi aklım kullanarak, gerçekleri görmesi ve
eşyanın mahiyetim kavrayarak ifade ettikleri manayı bulmasıdır.
ilmin ne olduğunu kavramak için cehaletin ne olduğunu anlamakta
fayda vardır. Zira eşya zıttı ile bilinir. Mutlak cehaheleti, topluluk halinde
yaşayan insanlarda düşünmek mümkün değildir; okuması, yazması olmasa bile bir
gör-güsü, bir irfanı vardır. Anadolu'da böyle nice insanlar bulunur. Esas
cehalet, yan cahil diyebileceğimiz; bir tahsili olan fakat gerçek aydın
olamamış insanlar için söz konusudur. Bir düşünürümüz insanları şöyle
sıralıyor.
1) Bir insan vardır ki bilmez.
2) Bir insan vardır ki bilmez, bilmediğim bilir.
3) Bir insan vardır ki bilmediğim de bilmez.
4) Bir insan vardır ki bilmez, bilmediğim de bilmez; üstelik
kendisin! bilir zanneder.
işte en tehlikelisi bu 4. gruptakilerdir. Nice okumuşlar vardır
ki, öğrendikleri yarım yamalak bilgilerle herşeyi biliyor iddiası ile ortaya
çıkarlar. Hem kendileri yanılırlar, hem dr milleti yanıltırlar. Böyle
yan münevverlerin ye-tişmesinin sebepleri arası r da ezberci insan yetiştirme
hususu önemli rol oynamaktadır. Derslerde, nehirlerin kilometre olarak
uzunluklannın, metre ola-rak en yüksek tepelerin /üksekliklerinin ve antlaşmalann maddelerinin ezberletilmesi;
Ingilizler'in, Hindistan'da bir zamanlar Hintliler'e trigonometri cetvellerim
ezberletmelerin e benziyor. Yorum yapmak kabiliyetinden yoksun, kendi özel
şartlannı tartamayan ve değerlendiremeyen bu yan aydınlann taklitçi olmalan
kaçınılmaz bir sonuçtur. Taklitçi insan çok komik durumlara düşeceği gibi kendi
ülkesinm problemlerine çare bulması da mümkün değildir. ikinci Dünya Savaşı'na
gin 'ı iş bir Japonya'nın, bir Almanya'nın bugünkü eriştikleri seviye,
kendimize bakınca düşündürücüdür.
kendileri yanılırlar, hem c tişmesinin
sebepleri arası Hamaktadır. Derslerde, ne rak en yüksek tepelerin |
Yan aydın, aynı zamanda dar açılıdır.
Olaylara çok dar bir açıdan bakar.
ilimleri saacçe materyalist
bir gözlükle değerlendiren gayet f bağnaz bu" tür •' insanlarla insanlık
ve ilim dünyası bugün tıkanmıştır. Gerçek aydın kişi, geniş açılı olarak
herşeyi incelemeli ve okumalıdır. Din ilimleri kadar yabancı dili , sosyal
ilimler kadar fen ilimlerim bilmeli, doğuyu okuduğu kadar batıyı, kuzeyi
bildiği kadar da güneyi bilmelidir. Gazali'yi , Mevlana'yı okuduğu gibi
Nietscheyi okumalı, îbni Sina'yı okuduğu gibi Kant'ı okumalıdır.
Dos-tayevski'yi okuduğu kadar Anadolu'nun gerçeklerinden haberdar olmalıdır.
Öyle ise, kalp ve akıl bütünlüğü
gerçekleştirilmelidir. Herşey geniş bir açıdan değerlendirilmeli, bütün tabu
ve yasaklar kaldırılmalı, insanımızm özgürce, hür ifadesi ile araştırması,
okuması, düşünmesi ve bütün gerçeklere ulaşması sağlanmalıdır. Ezbercilikten ve
taklitçilikten uzak kendi aldım kullanabilen analiz-sentez ve yorum yapabilen
ve gerçeği bulmak için kalp ve kafa sancısı çeken insanlar yetiştirilmelidir,
işte o zaman cehaletin karanlık bulutları dağılacak ve ilim hayatta hakiki mürşit
olacaktır.
J^/f/9 r y^ ?<
^•^f ^ - z_
^na Parçası ' / ";<
'••"•'
^^<^——-.--
i- .^akılcılığın
TEMEL*: BlLlM VE TEKNOLOJİ
,^^|Teknoloji, bilimin insanlığın
hizmetine sunulmuş şeklidir, însan, bilim v< teknoloji ile iç içedir. insan,
toplum halinde yaşamaya, iş bölümü yapmay< muhtaçtır. Üzerimize giydiğimiz
pamuklu kumaş, birçok kişinin emeğinin ol düğü teknolojik bir üründür. Pamuk
ekilirken, büyürken, kaldırılırken, fab rikaya taşımrken, kumaş olarak
dokunurken, konfeksiyon haline getirilirken kullanılan makine, alet ve
cihazlar, teknolojinin ürünüdür. Günlük hayattc içice olduğumuz teknolojinin
ürünlerinden bazılarım şöyle sıralayabiliriz : Oto büs, uçak, buz dolabı,
çamaşır makinesi, elektrikli süpürge, traş makinesi radyo, televizyon, telefon,
fabrikalar, apartmanlar, asansör, ısı-ışık kaynakları bilgisayar, lazer vb.
Bir yandan bizden önceki insanların
gayretiyle bize kadar ulaşan teknığir imkanlanndan faydalanıyoruz; diğer
taraftan yeni buluşlar yapmak ve bunlar insanlığın hizmetine sunmak için gayret
sarfediyoruz.
Bilimsiz teknoloji düşünülemez. Bu
sebeple bilimsel noksanlıkarımız biran önce gidererek gelişmiş ülkelerin bilim
ve teknolojisini almalıyız. Ül kemiz! çağdaş medeniyet şev vesine çıkararak,
çağın teknolojisinde adı anılu hale getirmek başta gelen amacımız olmalıdır. Bu
konuda maddî-manevi hiçbi] fedakarlığı esirgemeden, üretici olup, zamanımızı
çok iyi değerlendirerek bran şıımzla ilgili tüm bilgileri ileri seviyede elde
ederek, iş bölümü ve ih tisaslaşmaya gereken önemi vermeliyiz.
Günümüzde hızla ilerlediğim
gözlediğimiz bilim ve teknolojiye yetişmek onu geçmek, bilim ve tekniği elinde
bulunduran birinci ülke durumuna gelmel-için saydığımız konularda en ufak bir
ihmal göstermemeliyiz. Gereği gibi dav ranabilirsek, yakın bir gelecekte
bilimsel çalışmalarda bizim msammızın ses dünya çapında duyulacaktır. Zaten
şimdiden duyulmaya başlamıştır da. Bilirr ve teknoloji insanın hizmetindedir,
ondan korkmak için ciddi hiçbir sebep d( mevcut değildir. Tehlike bilimsellikte
ve bilime göre dünya kurmada değil; teh like, şuursuzlukta ve sorumluluk
yüklenmeden kaçınmakta, bilim ve tek nolojiyi kötüye kullanmaktadır.
Bilim ve
teknolojiye yalnız maddî refah ve rahatımız için alaka duymamış ve sadece
yaşadığımız çağı düşünerek kullanmamız yanlıştır.
Gerçek manada bilim ve teknolojiden
istifade ederken bizden sonrakilen güzel bir dünya bırakmak; insanların iç
dünyalarım ihmal etmemek de he defler arasmda olmalıdır. Aksi takdirde dünyayı
mezbele haline getirip, ruh ve gönül dünyamızı maddenin katı duvarları arasına
hapsedip, herşeyi tek nolojiden ibaret görme yanlışlığına düşebiliriz.
\ .•„ ^^•^'^•'••:s'
^(î^^
l Atatürk'e göre,
ileri kültür ve ileri uygarlığı oluşturan temel Öğe' akıl ahğın^ temeli olan
bilim ve teknolojidir, ^ünu,'onun'çeşitlil öz1'deyişîermd
5'görmekteyiz. - ••., •••^; ,•^r--,-^<\C .•>:)<;• .-q^-^;^y^3^
30 Ağustos
1924 yılında Dumlupmar da yaptığı konuşmada Atatürk söyle diyordu: ^/ .•'.;••.; '.'••»'.,'; (J^S.'f^^u''/
| Medeniyet yolunda muvaffakiyet yenileşmeye
bağlıdır. Sosyal hayatta, ilim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegane
olgunlaşma ve ilerleme yolu budur. ,. ... . ,..
• /
iftMVA<;AÎ PFA^<»^^" "^în HIZLARI
Okuma Parçacı
.^:.-/:. »j
.«•,;ın^
BlLlM VE
TEKNOLOJİYİ UYGUIJ^KEN^GÖZ^^ ^^ ÖNÜNDE BULUNDURULACAK '^S/^L^^
'
' •- ^ >' .' '., '^ '\\'.İJ;fi^ü
v^iı.^b
insanoğlu için gerçek hayat,
ilim ve irfanla kabil olacağından^Öğremp^öğ-retmeyi ihmal edenler, yaşamlanm
sürdürseler bile ' ölü sayılırla^;^'Zi^a, insanın yaratılışının
gayesi, görüp bilmek ve öğrendiklerim başkalarma' bildirmekten ibarettir, ''î"
Bir ferdin tedbir ve isabetli
karartan, onun akıl ve mantıkla münasebeti nispetindedir. Akıl ve mantık ise,
ilim ve marifetle aydınlığa kavuşur ve ke-male erer. Onun içindir ki, ilim ve
marifetin olmadığı bir eyerde, akıl'atıl, mantık aldatıcı, kararlar da
isabetsizdir. '" -,;••....'•.
Bir insanın insanlığı,
öğrenip öğretmek ve ba.^alr^nı aydınlatmakla belli olur ve ortaya çıkar.
Bilmediği halde öğrenmeyi düşünmeyen; öğrendikleriyle kendini yenileyip
başkalarma da örnek olmayan, sureta insan görünse bile, düşündürücüdür! • ; ;.î\ ^^(-.fL^.;,';-/^L-
Öğrenip öğretilecek şeyler,
insanın mahiyetim, kainatın sırlarım keşfe^yö-nelik olmalıdır. Benlik sırlanna
ışık tutmayan, mekandaki karanlık noktaları ve tıkanıklıkları açıp aydmlatmayan
ilim, ilim değildir.<^'' ^ u r; i •^)
ilim ve marifetle elde edilen
mevki ve paye, başka yollarla'elde edilen'ma-kamlardan daha yüksek ve daha uzun
ömürlüdür. Zira ilim, sahibim, dünyada fenalıklardan uzak ve faziletli; öbür
alemde de irf anıyla aydınlattığı makamların temaşasıyla mest ve mutlu
kılar. • c ••.--, .;;:'/-:ı •'.,:-
Her anne ve
baba, çocuklannm kafaları gereksiz şeylerle işgal edilmezden önce, onları ilim
ve irfanla doyurmalıdırlar. Çünkü, hakikat adına^boş gönüller ve marifetten
mahrum ruhlar, her türlü fena düşüncenin serpilip gelişmesme müsait birer tarla
hükmündedirler. Önceden kim onlara^sahıp^çıkar ye tohum saçarsa, ona teslim
olur ve onu aksettirirler.
', ; , ,
ilim
öğrenmekten maksat, bilginin insanoğluna mürşit ye rehber olması ve öğrenilen
şeylerle, insanî olgunluğa giden yollann'aydınhğa kavuşturulmasıdır. Bu
nedenle, ruha sindirilmemiş bir ilim, sahibinin sırtında bir yük; insanı ulvî
hedeflere yöneltmeyen marifet de bir aldanmışhktır. .
"ilim, ilim bilmektir, ilim kendiri
bilmektir;
Sen kendini bilmezsen, Ya nice
okumaktır."
Hedef ve maksadı belirlenmiş bir ilim, sahibi için,
sonsuza kadar devam edecek bir bereket vesilesi ve tükenmez bir hazinedir. Bu
hazineye malik olanlar, yaşadıkları sürece ve ondan sonra, bir tatlı su
kaynağı gibi daima ziyaret edilir ve hayra vesile olurlar. Gönüllere şüphe ve
tereddüt atan ve ruhları karartan, hedefi belirlenmemiş boş teoriler ise,
ümitsiz ve bulanık ruhların, etra-fında uçuşup durduğu bir pislik yığını ve
azap vesilesidir.
MADDENİN
yoğun FAZLARI .-„.-., ^.^5
y<^ r
^r - ^^ y/} - i
Okuma Parçasr;
ilim^i-hayai^^ mutluluğu bilimle ha^ satımı
^ISaSfl^İl^m^ doî t olm
@^ ^telüü^eJden ue gelse bilim adamı her zaman saygı görür,
ağırlanır. » însangbılimle çamaşır makinesi, otobüs,
bilgisayar git i faydalandığımız çoğu şeyler teknolojinin ürünüdür. Günümüzün
önemi l tekne löjık|ürünlerini
saydığımızda görürüz ki, tekniğin bu ürünleri bilimi] ı inşa
n^yatmdaki yerini açık olarak ortaya
koyar.
. t^^^^'ii^/.''*^^'.'
•"•,••" *••* •'•<
" "
g^Insanoğlu,^etrafındaki?
düzenlilikleri aklı ile sezip kavrar, değeri mdiri:
SüreklıJyiMiı
şeyler; öğreniri Diğer varlıklardan insanı ayıran en büyük özellf
dejbudur^Amams^ bu çahşmalanna
rağmen bazı noktalaıda aç IrfllTnıgey^flnnnr.fl yflrflmflm^Htır. Bu noktada
bilim adamı, ümitsizliğe düşm denJîçahşmalannı fedak&rlikye sabır içinde
sürdürmelidir. Çoğu keşif ve ica lann^deyamh deneylerle uğraçirken bildikleri
şeylerin bilmediklerinin yamı da çok^az olduğunu kabul eden, sabırla çalışan
insanlara nasip olduğu nnutu mamahdır. 'Zaten insan hayatinin devamı için,
k&inatta canlı - cansız herş( en uygun şekildedir, insan, aklı ile bunları
keşfeder. Havada oksijen oraı yüzde^l'dir. ilim-adamı bu oranı çalışmalarıyla
bulduğu gibi gözlem dem yoluyla insanoğlu da duyu organlarım ve aklım
kullanarak günümüze kadî çok meseleleri keşfetmiştir. Bu şekilde çeşitli
dallarıyla bilimler doğmuş tur. İo^^ Netice olarak bilim , insana mantıklı
düşünmeyi ve isabetli karar vsrme öğretir. Hedefi belirlenmiş bilim, insan için
en büyük hazinedir. Hedefi beli lenmemiş bilimin ise insan için gelecekte ne
gibi problemler hazırlayacağı be değildir, ^'t^î^ ^*».:^.^' ..».»
^..^'^^•'^i;^ ;''•.;•' . '
";',". -,' • \: '
^^JAtatürk^^Dünya milletlerinin^'mutluluğuna çalışmak, diğer
bir yönily kendi^huzuruĞ^mutlulüğumuzu temine çalışmaktır^ vecizesiyle ve
"Bir mili
yolunda yeri
yoktur,' sözüyle bilimin insan hayatındaki yeri ve önemim qçık
B.^.' l'\.t<'.
.'.'„. '"„,.. ' '.' , '' ''•• •;"-• , . •. • . •
[
'••' la -
•«.•(•.•"...--...-...;.-^
..•• . l '
• • ' 'ı '\;!''.'
•" •'; ' ' •• •'••'"' '••"• '
;''•,....'•"•'
• • ' - •••
' ' ' • '
y^lnsan,^aklı^ gereği çahşmak,
ilim tah;
/etoıe^tir;'Bilimsiz hayat düşünülemez, insangörecek,
okuyacak, sezecek ve c renecektir^öğrendiktenîsonr^ ?alıç ca^üP^Maddîlref^ unutuh
aan] hd^lBiumirfinsanİhayatmdaki öhemini kavrayan ^ ülkeler ileriemişler, savı
.' ,' •^•^G^'f!^''»y'''vi^j-
"•-.•• .:.'
,'•.?••• •••••• <».• '.•
.•..••.' .• • •••• ..•; •••••• ••\
• •.;.' '••
. • "' -
yMnayanifülkeler^se
geri^kalnuşlardır. Bilimin^ hedefi i çok iyi belirlenir elid Hedefi
belirlenmiş^bilimin'yolunda çahşsm insanların kıymetleri toplum için
çol^ükfleyrî^ (Nivtu
Einstein^rnştayn),^James Jean Paul (Ceyms Jin Poul), Cfibir, îbn-i Süıa, I
iTim^Rllzi^bi^bilim adamları kalplerde yer etmişlerdir. Sizin de onlardan b
olmanıza hiçbir engel yoktur. -
Okuma Parçası
akılcılığın
GERÇEKÇİLİK ve YAPICILIKLA
- lUÇKlSl
. ,.J; :^ '^w;t^;^,,
Akıl... insanoğluna yaradılışla birlikte bahşedilen en
değerli varlık, milyonlarca yıldır sürekli işlenen tükenmez hazine....Bizi
diğer canlılardan ayıran en önemli hassamız olan akıl sayesinde, önumüze
serilmiş binlerce nesne ve olay arasında tercih yapma yetki, yeterlilik ve
ayncahğına sahip bulunmaktayız, insanlık, bugünkü refah dusseyine, akıl nimetim
sürekli yararlı işlerde kullanmak suretiyle ulaşmıştır. '
insanın, eşya ve olayları incelerken akıl, mantık,
bilimsellik've sağduyu ölçüleri içerisinde hareket etmesi gerekir. Bu davranış
şekline akılcılık diyoruz, ilmî çalışmalarda akılcılık ise, bugüne kadar
ortaya konmuş ve ispat edilmiş gerçekleri kabul etmektir. Ayrıca yeni araç -
gereç, yöntem, gözlem, denek ve deneylerle mevcut seviyeyi daha da ileri
götürme cabası içinde olmaktır. <; •
. l <".
. •• : '
Akılcılığın gerçekçilikle çok yakın ilişkisi .vardır. Akıl,,
gerçekleri.merak eder; gerçekleri araştırmak, bulmak ve öğrenmek için'
organlarumzrharekete geçirir. Çevremizi saran, sayısız kanun,1'kural
ve prensiplerle'işleyıp1 duran varlıkların gizledikleri sonsuz
bilgileri öğrenmek, insanoğlunun önü'alınmaz merakı olmuştur. Bu merakı, güçlü
seziş, hayal ve taşanlarla besleyen ufku geniş bilim adamları, eşya ve olayları
incelerken realist olma;'-varlıkları duyma, görme ve onlara dokunma yoluyla
hissetme yolunu seçerek, çalıştıkları ilim alamna ait teori, formül ve kanunlar
ortaya koymuşlardır. •», ^r, ^ ^}
Akılcı yaklaşımı benimseyen bilim adamı, yapıcı ve
tek&müle açık olmalıdır, ilim tarihi göstermiştir ki, gelinen ilmî
seviyeyi, insanoğlunun ulaşabileceği en son nokta olarak görmek ve göstermek
büyük hatadır.^ Böyle bir davranış, akıl cevherinin kapasitesin! sınırlayacağı
gibi birbiri içine girmiş sınırsız kanun ve prensiplerle şaşmaz bir düzen ve
ahenk içerisinde akıp giden tabiat ve kainat gemisinin, öğrenilmeyi ve
araştırılmayı bekleyen sayısız bilgilerim yok saymak ve baş döndürücü bir hızla
ortaya konan gelişmelerin önünü tıkamak olacaktır. O halde bilim adamı, elde
ettiği sonuçla, ortaya. koyduğu buluşla yetinmeyecek ve her ulaşılan noktanın
bir^: adım F daha ilerisinde çok daha başka, ilginç ve şaşırtıcı bilimsel
gerçekler olduğunu-daima aklında tutacaktır. Nitekim 'Neıvton çekim
feorisi" nin yetersizliğim, alanı daha geniş olan Einstein çok iyi
görmüş olmalıdır ki, uzun çalışmaların , neticesinde "genel rölativite
teorisi" ni ortaya koymayı başarmıştır. ;
Kısaca, insanlığın istenilen düzeyde gelişmesi, bilimde aklı
ve akılcılığı ön j planda tutarak mevcut bilimsel gerçeklerin İşığında kainatın
açığa çıkarılmayı bekleyen sırlarım araştırma, inceleme ve keşfetmesi sayesinde
olacaktır. Bilim adamlanmız bu gerçekten hareketle çalıştıkları takdirde,
geleceğimizin daha da parlak ve ümit verici güzelliklerle dolu olacağından emin
olabiliriz.
Bu konuda insammıza ve özellikle de bilim adamlanna düşen
görevi, Atatürk şu sözleriyle vurgulamaktadır: "Memleketimiz içinde,
medenî fikirlerin ve çağdaş ilerlemenin bir an kaybetmeksizin yayılması ve
gelişmesi lEizımdır. Bunun için bütün ilim ve fen erbabının bu hususta
çalışmayı bir namus borcu bilmesi eerekir." $"
OKUMAPARÇASI
Günümüzde
ilmî gelişmeler görülmedik bir hız ve seviyeye ulaştı ve çağımız adeta bil
sürprizler çağı haline geldi. Diyebiliriz ki; şu son çeyrek asırda bilimin
insanoğluna armağaı ettiği yeni buluş ve keşifler, önceki devrelere ait bütün
buluş ve keşiflerden daha fazla ol muştur. Gün geçmiyor ki mikro alemden makro
aleme kadar çok geniş bir sahada, bir süri yeni yeni şeyler ortaya konmasın ve
varlığa ait bir yığın meçhul ve karanlık noktalar aydınlığa kavuşturulmasın.
Atomlar aleminden nebülolara, canlılar aleminden insan organlanna, teknoloji
ve elektronikten lazere kadar sayısız keşif ve tespitlerin hemen her gün,
gazete ve dergiler vasıtasıyla dünyanın dört bir bucağına yayıldığım duyuyor,
ya seviniyor veya korkı ve paniğe kapılıyoruz.
Bu
hız ve tempo ile gelişen ilim ve teknolojinin, çok yakın bir gelecekte,
topyekür kanaat, düşünce ve ilim anlayışına tesir edebilecek yeni keşifler
ortay a koyacağı da gözder uzak tutulmamalıdır. Dönüp yakın geçmişimize
baktığımız zaman, dünden bugünc, çok şeyin değişmiş olduğunu görürüz. Daha
dün, herkesçe değişmezliği kabul edilen Galileo(Ga-lilc)'nin "mekdn
teldkkisi"', Newton(Nivton)'un "genel çekim kanunu"
yerlerim "rölati-viun"e terk cdcrek bugün tarihî birer teori
haline geldiler. Maddenin, her şeyin esası olma görüşü, bir hayli zamandan
beri. herkesin kuşkuyla baktığı bir konu olmuştu. Bugün ise artık madde kadar,
madde ötesi şeylerin de kendilerine has çizgide,, araştırıcının perspektifine
girdiğim görüyoruz, öyle anlaşılıyor ki yakın bir gelecekte, madde kadar anti
madde, atom kadar antl atom, ilim otoritclerimn müşterek araştırma konuşu
haline gelecek ve fiziğin ele alındığı her yerde mutlaka, metafizikten de
bahsedilecektir.
ilim, "duyu
organlanmız"la kavranan nesnelerle meşgul olur. Bunun dışında kalan
gerçekleri de dcncylcre dayamlarak elde edilen neticelerin ışığı altında
"açıklamay a çalışır. Duyularla tespit edilememiş, doğruluğu
ispatlanamamış bilgilere ise -bilimsel yollarla, gerçek olduğu belirleneceği
ana kadar- bünyesinde yer vermez. Mesela: Gözle gördüğümüz şeylerin özellikleri
bir tarata, onların sabit birer hakikat olduğunda kimse tereddüt etmez. Keza;
kulaklanmızla duyduğumuz, dokunarak hissettiğimiz ve diğer duyu organlanmızın
sahasına giren eşya için de aynı şeyleri düşünebiliriz.. Duyu organlanmızla
varlığım scze-mcdiğimiz "manyetik" ve "elektronik"
alanların mevcudiyetim ise pusula ve benzeri aletlerle tespite çalışırız, ilim,
bugün sahip bulunduğu alet ve vasıtalarla, ancak bu kadarım tespit edebilmekte,
"elektrik", "manyetik" ve "kütle-çekim"
sahalannın dışına çıkamamaktadır. Bu alanların mevcudiyet ve özelliklerim ispatlayacak
alet ve vasıtalar keşfedildikçe, bunlar da ilmin araştırma konuşu içine
girecektir.
Bu nedenle
günümüzde, ilmin her şeyi kapsadığım ve gidip son hedefıne ulaştığım iddia
etmek, hem büyük bir yanlışlık, hem de fennin ortaya koyduğu şeyleri
görmcmezlikten gelmenin ifadesidir. Aslında bugün, ilmin ortaya koyduğu keşif
ve buluşlara bakıldığında, bil-diklerimizin, bilmediklerîmizin yanında
"hiç" denecek kadar az olduğu görülecektir. Bunun aksim iddia etmek,
hem realitclere aykırı, hem de mevcutla yetinme gibi bir himmet zaafı ve ilme
karşı sayılabilecek bir harekettir. Her devirde, ilmin ulaştığı noktaları,
varılabilecek en son hedef sayanlar, böyle düşünmekle bilimsel araştırmaların
yolunu tıkamış ve kültür hayatinin simasım karartmışlardır. "\
FEN BİLİMLERİ 1
OKUMA PARÇASİ .
; ı
' •>• :<o -n
HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR
PRENSİBİ m
• Mürşit, doğru yola götüren demektir. Kalp ve
kafaları aydınlatan, insanlığın yalnız maddî refahım değil, manevî yönünü de
düşünen ilim, mürçitlikıvasfma layıktır- Hedefi belli olmayan ilim,
mürşitlik'bir kenara, insanları ve toplumları tehlike girdaplanna götüren bir
kara deliktir. ' ' ' ^ • '• ' '•"•"
Onun
için bizler, bugüne kadar öğrenip bildiklerimizin, yeni baştan kritiğe tabi
tutul-masmı, eski bilgilenmizin, yeni keşiflerin ışığı altında tekrar cle
alınmasını; hem^yanlışlan-mızın düzeltilmesi, hem de mevcut tıkanıklıkların
açılması bakımmdan zarurî görmekteyiz.
Evet, yeniden
sema ve yer yüzünün umumî durumları; birbirleriyle olan ilişkileri; gece ve
gündüzün düzenli şekilde, art arda gelmesi; camı cansız varlıkların kendi
dünyaları içindeki özellikleri; insan ve hayvan organizmasınm hareket,
fonksiyon, hedef ve'gayeleri, nihayet toprak, su, bunların bileşimleri ve
canlılarla olan ilişkileri mutlaka ele alınmalı ve modem metotlarla analize
tabi tutulmalıdır. Ancak bu suretle; bilimsel araştırma usülüne (ilmi
metodoloji) göre ispatlanamamış teoriler, yanlış tespitlerle brtaya konmuş
kaideler yeni baştan gözden geçirilecek ve yanlışlar düzeltilmeye
çalışılacaktır.
Bir ilim adamı
için, usülüne göre araştırma yapmak, ilmin haysiyeüne saygılı olmanın
ifadesidir, îlim yapıyorum diyerek, ispatlanamamış teorilerle, ilim yuvalarım
meşgul edenler, hem yığınları aldatmış, hem de ilmin haysiyetiyle oynamış
olurlar. En basit şekliyle bilimsel bir araştırmada usul şudur, önce konu
belirlenerek, öğrenilmek istenen ^tfy^lk &eçflrüîarak ortay a konur; sonra
o konuda, daha önce yapılmış araştırmaların neticeleri gözden geçirilir, daha
sonra, toplanıp değerlendirilen bu bilgilerden elde edilen sonuçlar tespit
edilir; yapılan bu deneylerle ortaya konan teorinin, doğru olup olmadığım tam
tayin etmek için, bir düzine yeni denemclcrc girişilir; bu denemelerle, ortaya
konan teorinin doğrulanmadığı, görülürse, yeniden başa dönülerek, daha başka
araştırmalar yapılır; bilgiler toplanır ve eski yeni bilgiler biraraya
getirilerek, bu bilgilerin ışığı altında tcoriyc yeni şekil verilir.
Böylece,'deneylerle gerçek olduğu ortaya konan şeyler kaydedilir; sonra da
sabit bir prensip h&linc getirilmek istenen bu gerçeğin, genelleştirilip
genelleştirilemeyeceği araştırılır; genelleştirilebılecekse, onunla benzeri
olaylar arasındaki ilişkiler değerlendirilcrek bütünlük temimne gidilir.
Modem
metodolojinin de benimsediği bu araştırma yolu, bilimsel,tespitler içiuçbjekdf
bir usuldür. Bu nedenle, böyle bir yolla araştırmaya gidilmeden,
birşeyin;doğru,ye sabit ol-duğunu ileri sürmek ve ona ters gelen şeyleri de red
ve inkSr. kesinlikle bilimsel değildir. Zan ve tahminlere bina edilcrek ortaya
sürülen düşünceler, sadece birer teori ve bu teorilçre da-yamlarak elde edilen
genel kaideler de birer aldatmacadır. Bu türlü zan ve tahminlerle bi* limsel gcrçcklere
gidilemiycceği gibi; bunlara dayanılarak, gözlem veya sıhhatli haberlerle
ispatlanmış hakikatlar da inkar edilemez.
252 FEN
BİLİMLER! 1
OKÜMAPARÇASI
.îc..^^^:.,^"-^... •.' •
•-
AKILCILIĞIN GERÇEKÇİUKıyİsYAPia^
Akılcılığı esas alan ilim adamı peşin hükümlerden,* şahsî'
görüşlerden uzak kalarak sa dcçes^f gerçeği elde etme yolunda hareket
edecektir. Aksi takdirde peşin hükümlerle hareke edenlerin ilim adamı dahi
olsalar getirecekleri bir yenilik yoktur. Bu durumu şu meşhu hikaye ile
açıklayalım:
Skolastik görüşün h^kim olduğu dönemde bir öğrenci
teleskopla Güneş'i incelerkeı üzerindeki lekeleri fark eder ve heyacanla durumu
hocasma bildirir. Profösör.M Hayır olamaz teleskobun camı lelçeli:
olabilir; silip tekrar, hakiniz." der.. Temizlik işleminden sonra tekra
bakan öğrenci:
-
Efendim yine Güneş'te lekeler görüyorum deyince, Profsör:
• "Mümkün değil gözleriniz! silip bakınız. "der.
Gözlerim sildikten sonra bir daha bakaı öğrenci, . ' ^ " -
"Yine ^ynı lekeleri görüyorum cfendim. "der.
Bu dunmıkaı.şısmda- Rrofösör,
gayet emin bir tavırla:
. . •,.rJ"Böyle birşey söz konuşu olamaz, zira skolastik
görüşte böyle birşey yok. "der v< hiçbir araştırma lüzumunu görmeden bu
ilmî gerçeği karanlığa gömer.
Devamlı bilgileri gözden geçirme, gözlem ve ,deneye değer
verme yolu ile adım adın gerçeklerin aydın yüzüne doğru ilerleme, ilim adamınm
hedefi olacaktır. Ayrıca fen ve teknil adma bir buluş yapılacağında, bunun
kazandıracağı ile kaybettireceği şeyler arasında muka yeseler yapılmalıdır.
Aksi takdirde yan tesirlennin zararı, tedavide sağlayacağı faydadan çöl olan
bir ilaç gibi; insanlığı tabiattan, medeniyetten, hatta insanlıktan
uzaklaştıracak olar tekniğin zararlı ürünleri, ileride bizleri dehşetlere
düşürebilir. Onun için ilim adamı konulan faydacı ve yapıcı bir anlayışla
yaklaşacak, insanlığı ön plana alacaktır.
Bilindiği gibi ilimler nazariyat (teorik), tatbikat ve
hikemiyet olarak üç yönden ele alınır işte ilim adamı nazariyattan tatbikata
geçiş amuda yukarıda belirttiğimiz incelikleri düşü nürken, üçüncü bir merhale
olarak hikmetlere de dikkati çekecek; ilim ve fennin verilerin toplumun her
kesimine mal etme, popüler hale getirme gayreti içerisinde bulunacaktır. Şöyh
ki: Matamatik ve geometri teorik ilimlere misaldir. Mühendislik ise onun
pratiğe tatbikidir ilim adamı üçüncü adımda kainatın bir ölçü ile yaratıldığım
gözleyecek ve bu Ölçüden mani çıkaracaktır. Bu kavrayış ufku; insanı,
meselelere daha derli toplu bakmaya, kainatı iç iç( sistemler halinde tek bir
şişleme bağlamaya ve kainatın toptan bir elden idare edilen ahenk! bir
bütünlükte düğümlendiğim anlamaya götürecektir. Atomun yapışı ile Güneş
Sistemi'nir yapışı arasında işleyiş bakımından fark var mıdır?
Bir insan vücudundaki ortalama altmış trilyon hücreden tek
bir hücrenin yapışı ile düzenli işleyen bir devletin yapışı arasında sistem
bakımından ayrılık var mıdır?
Görüldüğü gibi bazen hikemiyat; nazariyat ve tatbikata
basamak olur. Bu bakımdan bı üç durumu iç içe düşünmek gereklidir. Böylece;
kainatı bir kitap gibi etüt etme, aralanndak jnce münasebetlenbulma,
benzerlikleri keşfetme, böylece biyonik - biyoteknik ve sibemetil açıdan yeni
buluşlara gitme, canlılar alemindeki ince ve harika tekniği günümüz medeniye-tine,
insanlığın fayîiasm^ aktarma imkanları doğmuş olacaktır.
Atatürk de bu konuda insammıza ve bilim adamlanna düşen
görevi şu veciz sözleriyle ifade etmiştir.
"Memleketimİ! içinde, medenî
fikirlerin ve çağdaş ilerlemenin bir an kaybetmeksin yayılması ve gelifmesi
lazımdır. Bunun için bütün ilim ve fen erbabının bu hususta çalışmayı bir namus
borcu bilmesi gerekir,"
FEN BİLİMLERİ 1
OKUMA
PARÇASİ :.• J İLMİN İNSAN HAYATİNDA YERİ VE
ÖNEMİ ?? ; '^
. Yaşadığımız kainatta her şeyin bir ilmî ölçü içinde
yerleştirildiğim, atomlardan yıldız-lara kadar bütün sistemlerde rastladığımız
ahenkle anlıyoruz. Bitkilerin durumu da, belli bir plan ve ahengi sezdiriyor.
Hayvanlarda ise, bir takım sırlı şevkler var. Biz bunlara nasıl \ isimler
bulursak bulalım, mutlaka hayret ve hayranlık uyandıracak olaylarla
karşılaşıyoruz. \\nlarm bal yapmasından futun da, yılan balıklannın kat
ettikleri uzun mesafelerde ellerinde \dres ve pusula varmış gibi isabetle yol
almalarma kadar her şeyde, bir ilim pınltısı sezil-
ektedir. '
••<•''., ' insanlar ise;
düşünmesiyle, konuşmasıyla, gülmesiyle, ağlamasıyla, maddesiyle, ru-:
Aı/yta bizzat kendisi başh basma bütün ilimlere konu olmuştur,
işte insani dağda, taşta, crioAfda, yıldızda ve kendinde cisimleşmiş ilmi; aklı
ile fark eden, yakaladığı incelikleri deşer/erdirerek kademe kademe hep yeni
şeyler öğrenen bir varlıktır. Bazı ilimler de insanoğ-(üicı Ui«mlar yoluyla
gönderilmiştir. Bu yol ile ilim ve ilmî çalışmalar teşvik, edilmekte, bu io^oob
yol gösterilmektedir, îlim adamı kendini ilme verdiği, konusuyla tam konsantre
ol-d^tU W(/e pek çok olayda neticeye varamamış, mum tahtaya dayandığı Sırada;
ya bir rastlantı
v^cr 6»v r^va imdadına yetişmiştir, işte bir örnek: ^ >,
Jiu OJTfü başlannda öğrenci Nicls Bohr şöyle bir rüya gördü:
Kendisi Güneş'in kızgın çoib/lı dolu merkezinde duruyor ve gezegenler ince
ipliklerle bağlanmış halde Güneş'in etrafında dönüyorlardı. Her gezegen Bohr'un
yakımndan geçerken bir de düdük çalıyordu. Sonra soğuyan gazlar katılaştı.
Güneş ve gezegenler uzaklaşıp gittiler. Bohr uyandı. Bu rüya onu. Güneş Sistemi
ile atomun yapışı arasmda bir benzerlik düşünmeye zorladı. Eksi yüklerin
atomdaki yeri ve hareketleri konusundaki sır çözülmüştü. Ortada bir çekirdek ve
etrafında dönen elektronlar... Böylece modem atom teorisi bir rüya ile başlamış
oluyordu.'
Bilim ve teknolojinin temelinde; kendini ilme
adamış,'kitapların arasmda kaybolan, laboratuarda sabahlayan, rüyalannda dahi
formüllerle, kanunlarla uğraşan ilim adamı vardır. Teknoloji heyecanı her
şeyden önce ilim adammın benliğmi.sarar. Bilim ve teknoloji ağacının kökünde
çile vardır, yorgunluk vardır, göz nuru yardır. Meyveleri ise pek tadıdır.
Dilerseniz birkaçım hatırlayalım.
Buz dolabı, çamaşır makinesi, traş makinesi, ütü, elektrikli
süpürge, karıştırıcı, kurutma cihazı, fınn. asansör, hidrofor teşkilatı, dev
apartmanlar, ısıtma-aydınlatma tesisatı, taşıtlar. giyim... Nasıl teknoloji ile
iç içcyiz değil mi? Tanm sektöründe bile pek çok aşamada teknolojinin
damgasını görmek mümkündür. Tohumun toprağa atılması. toprağın sürülmesi.
sulama, ziraî ilaçlar, kurutma, ambalajlama, konserveler, kısaca topraktan
sofraya kadar her safhada ağırlığım hissettiren fen ve tekonoloji git gide
adımlarım büyütmektedir.
Asnmız dünya çapında bu dev gelişmeye. devletlerin amansız
rekabetine sahnedir. Bu mücadelede, üzerimize düşen şey noksanlarınım bir an
önce gidermek, ülkemizi çağın tek-nolojisinde adı anılır hale getirmektir.
'———-——'*-•• ^^•"»•B H«^CI •j
ı.ı-
OKUMA PARÇASİ
Gazi
Mustafa Kemal Paşa'mn İzmir Erkek Lisesizi Şereflendirmeleri ve \ Kimya
Hakkındaki Sözleri (1926)
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nm
izmir'i şereflendirdikleri tarihten birkaç gün sonn, bir öğle sonu, derslerin
bittiği ama henüz etüdün bağlamadığı bir sırada, müdür odastr [ nın tam
karşısında olan bizim sınıfın dershanesinin kapısında bir kaynatma oldu ve [
içeriye bir kaç kişiyle birlikte Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yrdiğini gördük.
Hemen
j ayağa kalktık. Paşa^ "Günaydın çocuklar, diyerek bizleri seldmladı.
Şimdi ikinci kez j Gazi Mustafa Kemal Paşa ile karşı karşıya idim. Gazi
Paşa sınıfa göz gezdirirken kara j tahtada yazılı biryazıya gözleri
takıldı. Yazı şu idi: "Dans la nature nen neşe peni, nen j ne crW.
Bu yazı son dersimiz olan Fransızca dersînden kalmıştı. Fransızca hocamız bir};
Fransız'dı. Bîze ilgi çekici
cümleler yazdınr ve ögretirdi. Hocamızdan yukandaki cümle- J nin Fransız kimyacısı
Lavöısierye ait oldugunu ögrenmiştik. Gazi Paşa, ön sırada ben \:
oturduğum için bana tahtadaki
yazıyı okuyupTüHcçeye çevirmem! emretti. Ben de yazı' yi yüksek sesle okudum ve
"Tabiatta ne bir şey kaybolur^ ne de yoktan varolur diye sabahki
Fransızca dersinden öğrendiğim şekilde Türkçe karşılığım söyledim. Gazi Paşa, i "Çok doğru** dedi
ve kimin tarafından söylendiğim sordu. Ben de Lovoisier cevabım ver- j dim.
^Evetf kimyanın kurucusu olan Lavoisier tarafından söylenmiştir' buyurdu. Kimya
j dersinde ne okudugumuzu sordu. Derse yeni başladıgımızı söyledik: Gazi
Paşa "Kimya |;
zamammuda da çok önemlidir,
ama gelecekte kişi ve toplum hayatmda çok daha önemli | bir yer alacafmdan
şüphe yoktur. Bu itibarla kimyacılara ileride büyük görevler düşecek- J (ir.
Buna göre kimya dersine çok kıymet verip çalışmalısınız" deyip basan
dileyerek sınıf- \ tan aynldılar.
Büyük
Önderin bu konuşması beni o kadar etkiledi ki, o konuşmanın tazeliği ha-f
izamdan hiçbir zaman silinmedi.
(Prof. Dr. Ali Rıza BERKEM: Lavoisier - Lavoisier'e Kadar Kimya
Tarihine Bir Bakış. istanbul, 1983, s.4)
68
OKUMA PARÇASİ
ATATÜRK DİYOR
Ki;
"Dünyada herşey için, medeniyet için, hayat için, basan için
en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir, ilim ve fennin difinda yol gösterici
aramak, gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin
yaşadığımız her dakikadaki safhfilannm gelişimim anlamak ve ilerlemeleri
zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen
lisanının koyduğu kuralları, su kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya
kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir...11
"Ben, manevî miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir
donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır.
Benden sonrakiler, bizim asmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar
kar-Sisında, belki gayelere tamamen eremedigimizi, fakat asla ödün
vermediğim!-zi, akıl ve ilmi rehber edindigimizi tasdik edeceklerdir. Zaman
süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk
anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler
getirdiğim iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimim inkar etmek olur. Benim Türk
milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benten
sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akü ve ilmin
rehberliyim kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar...n ,,.-,, < r-
-—^-
•»:( •
..;»',; ^1??'- ^
GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
* TÜBİTAK 'BÎLÎMve TEKNÎK''dergisi 318. sayıstndan alınmıştır.
Ogl/MA
PARÇASİ '.^ ^^ ^
M/LLJ BİRLİK VE BERABERLİK
Bir yurdun en değerli varili yurttaşlar arasında
ulusal birlik, iyi geç h me ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur.
Ulus varlığım V yurt erginliğim korumak için bütün yurttaşların canım ve
her şeyim derhal A taya koymaya karar vermiş olmak, bir ulusun en
yenilmez silahı ve komn zj vasüasıdır. Bu sebeple, Türk ulusumm
idaresmde ve korunmasında uli $ birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en
yüksekte göz diktiğimiz idealdir.
'
Yüksek ve inkılüpçı bir kültür seviyesîne varmak için, önümüzdeki yıl n
da daha çok emek vereceğiz. Müsbet bilimlerin temellerim, dayanan, giL:
\sanatları
sevenf, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde kabil ^ artmış veyükselmis^la^
erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek, ana siyasal zın açık dileğidir.
1935 (Atatürk'ün T.T.B. IV, S.573)
Prof. Dr. UTKAN KOCATÜRK'ÜN "ATATÜRK'ÜN FÎKÎR
VE SÜNCELERl19 adlı eserinden alınmıştır.
OKUMA
PARÇASİ
DÖRT ELEMENT
İlk düşünür sayılan Milctos'lıı Tlıales (Talcs) (AO. 625-5^5) dogadaki her şeyin tek bir ilk maddenin çeşitli
görilnümlcr almasından kaynaklandığım ve bu ilk maddenin SU oldugıınıı ilen
sürdü. Thalcs'in ögrcncisi Anaksimenes (LÖ. 588-524) ilk maddenin HAVA
oldngunıı ileri sürdü. "Bulun varolan nesneler havanın çeşitli sıkışma ve
gevşeme dcrccelerine ginnesinden oluşmuşlardır" görüşünü savundu. Batı
Anadolulu bir başka düşünür olan Ephcsos (Efcs)Tı Heraklcitos (f.Ö 540-480)
evrende değişmeyen kalıcı ve sürekli hiçbir şeyin olmadığım, değişmeden kalan
ve her şeyi yönelen fek yasanın Logos oldu^unu ve bunun da A TEŞ île özdeş
oldugunu ileri sürdü. Gezici bir ozan olan Ksenophanes (Ksenofanes) (t.Ö
569-477) ilk maddenin TOPRAK ol-dugıınu ve her şeyin bundan dirediğim söyledi.
Empedokles (LÖ 492-432) bu düşünceleri birleştirerek bütün varlıkların
temelini SU, ATEŞ, HAVA ve TOPRAK adı verilen dört elementin oluşturdugunu, bu
don elementin öncesiz ve sonrasız oldııgunu, çok küçük parçalardan oluşmuş
olan bu elementlerin çeşitli matematiksel oranlarda kendi aralannda
birleşmeleri sonucunda çeşitli nesnelerin on aya çıktığım ileri sürdü.
Elementlerin biricşme ve aynlması, bunları birleştinneye çalışan
sevgi (çekme) ve ayırmaya çalışan nefret (ilme) kuvvctlerinin etkisiyle olur.
Empedokles'in öğretisinde çağdaş kimyanın üç temel ilkesi ile karşılaşıyoruz:
l) Elementlerin sınıriı bir çoğulluğu, 2) Bu elementlerin birbirieriyle
bileşimler oluştunnalan ve 3) Bu bileşimlerde çeşitli bileşme oranlanmn
varlığı. Empedokles'in düşünceleri Leukippos (Lökîppos) ve onun öğrencisi
Demokrüos (t.Ö. 460-370) tarafından ortaya konulan atom kuramına yol açtı.
Ünlü Yunanlı düşünür Platon (t.Ö.428/7-348/7) önemli olanın,
elementlerin görünümleri ve girdikleri çeşitli kılıklar olmayıp elementlerin
temel nitelikleri oldugu-nu ileri sürdü.
Platonun ögrcncisi Aristoteles (1.0. 384-322) yeni bir kuramı
ortaya koydu. Ona göre, varilsin en alt biçimleri olan dört element (ateşi
hava, su ve toprak) maddenin temel nitelikleri olan SICAKLIK, NEMLlLlK ve
KURULUK özelliklerinin çiftler biçiminde birbirleriyle birieşmeleri sonucu
oluşııriar. Bir özelliğin yerine ötekinin geçmesiyle bir element başka bir
elcmente dönüşebilir. Örneğin, yaş özelliği yerine kuru özel-liğînin geçmesiyle
hava ateşe dönüşür.
Aristoteles'in
temel olanın özellikler (nitelikler) olduğu yolundaki görüşü, elementlerin
dönüşümü (transmütasyon) düşüncesin! getirdi ve bu düşünce, değersiz metallerden
altın yapmak için bütün ortaçağ boyunca elkimyacılannı ugraştırcü. Gerçek element
kavramı XVIL yüzyılda İngiliz kimyacı Robert Böyle (1627-1691) tarafından ortaya
konuldu. Modem kimya Boylehın element kavramı üzerine kuruldu.
KİMYA - 1
Okuma Palası
BİJjmin
Eleştirel Özelliği
i^ '^•7 Bilim eleştiricidir.
Bilim, ne denli akla uygun görünürse görünsün, her sav ya d" ' teori
karşısmda, hatta bu sav veya teori yerleşmiş, herkesçe kabul edilmiş olsa bil
eleştirici tutumu elden bırakmaz. Bilim bu tutumunu yalnız bilim dışı görüşlere
karş değil, kendi içinde de sürdürür. Bilimde her teori veya görüş, olgular
tarafındaı desteklendiği sürece "doğru" kabul edilir. Yeni bazı
olguları açıklama gücün gösteremeyen ya da bazı gözlem verilerinin
doğrulamadığı bir teori, er geç dah. önceki statüsüne bakılmaksızın eleştiriye
tabi tutulur. Ya bilinen tüm olguları kap sayacak biçimde değiştirilir ya da
buna olanak yoksa bir yana itilir, yerine dah< güçlü bir teori konmaya
çalışılır.
Örneğin; Newton'un yerçekimi hipotezi 200 yıl boyunca bir doğa
yasası olara* kabul edilmiştir. Ancak geçen yüzyılın sonlarına doğru bazı
olguları açıklamad-yetersizliği görülünce, eleştiriye uğramış, daha sonra daha
güçlü olan Einsteir (Aynştayn) teorisine yerini bırakmak zorunda kalmıştır. Bu
gösterir ki bilimde hiçbiı "doğru" değişmez değildir.
Bilimin bu kendi kendini eleştirme
özelliği ona kendini düzeltme olanağ vermiştir. Bilimde hiçbir hata veya
yanlışa sapma sürekli olamaz. Gözlem verilerinir durmadan artması doğrulama
sürecine süreklilik kazandırmakta, bu da hatalarır ayıklanmasıha,
bilgilerimizin giderek daha güvenilir olmasına yol açmaktadır.
Kaynak: YILDIRIM/C., Bilim Felsefesi
(s. 20. 21). Remzi Kitabevi, İstanbul 1991.
KİMYA
- 1
Okuma Parçası
Bilimsel
Düşünce
Bilimsel
düşünme belli bir kafa disiplini gerektirir. Bu disiplini kazanmış bir kimse
her şeyden önce gerçeğe dönüktür, olaylara saygılıdır. Yargılarında tutarlı ve
ihtiyatlı olmasını bilir, olgulara dayanmayan ulu orta genellemelerden
kaçınır. Akla ya da ortak duyuya ne kadar yakın görünürse görünsün hiçbir
konuda ön yargılara, dogmatik inançlara saplanmaz. Bilimsel düşünme yeteneğin'!
kazanmış bir kimse için düşüncenin hareket noktası olduğu gibi geçerlik ölçüşü
de güvenilir gözlem verileridir. Gözlem verilerine ters düşen ya da onları
aşan her türlü iddia, teori veya genelleme, duygusal çekiciliği ne olursa
olsun, şüphe konuşu olmak zorundadır. Herhangi bir çıkarım ya da savın geçerliği,
olgulara uygunluk gösterdiği kadardır.
Bilimsel
düşünme belli bir dünya görüşüne dayanır. Bu görüş rasyoneldir, her türlü
mistik ve doğa ötesi görüşlerin karşısında yer alır. Doğada olup biten
olayları, doğaüstü kuvvetlerin varlığım tasarlayarak değil, gene doğal olaylara
başvurarak açıklamaya gider.
Son
olarak bilimsel düşüncenin bir anlama, bir bulma ve doğrulama yöntemi ol-duğunu
söylemeliyiz. İnsanlık uzun geçmişinde, aynı amaçlar için ba^ka yolları da
denemiştir. Mitoloji ve metafizik gibi bilim dışı yollar, evreni anlama
çabaları arasın-da sayılabilir. Fakat bu çabaların hiçbiri başarılı olmamıştır.
Bilimsel yöntemin sağladığı güvenilir bilgiye, olguları açıklama gücüne
erişememiştir.
Kaynak : YILDIRIM. C.. Bilim Felsefesi (s. 16). Remzi
Kitabevi. İstanbul 1991.
^>
, /^Wfc y^r - ^t^Y/9'1
KOLUM t J» MADOe VE ÖZELLİKLERİ
OKUMA PARÇASİ
MÜMİN İNSAN HAYATINDAKİ YERİ ve ÖNEMİ
insanoğlu çağlar boyunca çeşitli
ihtiyaçlarım daha kolay yollardan temi edebilmek, karşılaştığı güçlüklerden
kolaylıkla kurtulabilmek ve bütün bunla nn sonucu olarak da güven içinde mutlu
bir hayat sürdürebilmek için bilim' yönelmiştir, Bilime ve bilim adamma gereken
önemi veren milletler kalkınmı ve refaha ulaşmış, önem vermeyen milletler ise
geri kalmıştır.
Bilimin,
kişiler üzerinde bilimsel düşünmeyi yerleştirmek gibi önemli bir et kişi de
vardır. Bilimsel düşünme, insanların olaylar karşısmda peşin hükümlerden
kurtulmasını ve objektif olmasını sağlar. Bu düşünce, insanı faydalı olacakı
çalışmaya yöneltir,
Bilimin
ürünü olan teknolojik araçlar insan hayatinin birer parçası h&line gelmiştir.
Evimizdeki otomatik ütüler, telefonlar, çamaşır makineleri televizyonlar,
bilgisayarlar bilim ve teknolojinin Ürünü olarak insanların hizmetindedir.
Asnmızda,
bilim ve teknoloji geçmiş asırlara göre çok ilerlemiştir, insanoğlu uzayın
derinliklerine dev teleskoplarla bakabilmektedir. Cezegenlere uydular
gönderebilmektedir. Geçmişin uzaklık kavramı değişm4tir. Elektron mikroskoptan
ile hücre ye maddenin yapışı incelenebilmektedir. Gelişen bilim ve teknoloji
insanın hem k^ndisini, hem de tabiatı daha iyi anlamasına yardımcı olur. Bilim
ve teknolojinin, insanlığın hizmedne sunduğu Ürünler insanlığa, daha iyi bir
hayat tarzı ve daha iyi bir yaşama ortamı sağlamaktadır.
Bilim
her alanda ilerlemenin gerçek rehberidir. Bilim ve teknolojide ileri olmak, her
türlü mücadelede başarılı olmanın temel şartıdır. Bilimin bu önemi-ni Atatürk,
"Memleketi ve milleti kurtarmaya çalışanların, aynı zamanda mes-leklennde
birer namuslu uzman ve birer bilim adamı olmaları lazımdır. Ancak bu şekilde,
her türlü teşebbüsün mantıkf sonuçlara ulaşması mümkün olur/1 sözleriyle
ortaya koymuştur
(Sadeleştirilmiştir) Atatürkçülük
(Üçüncü Kitap), MillF Eğitim Basım Evi, tstanbul, 1984
<!OLl./M.1 • l;U:MLNTU:R VE HfLF^lKLER
OKUMA PARÇASİ
ATATÜRK VE BİLİM •
Atatürk,
bilimin insan yaşamındaki önemli yerini Kurtuluş Savaşı'mızın sona ermesi
sıralarında başlayarak hemen her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır. 22
Ekim 1922'de, Bursa'da yaptığı bir konuşhıada Atatürk, Türkçesi biraz
sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir:
"Yurdumuzun
en bayındır, en göz alıcı, en güzel yerlerim üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla
çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir, bilir misiniz? Orduların sevk
ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir. Milletimizin
siyasî ve içtimaî hayatı ile ulusu-muzun düşünümsel eğitiminde de yol
göstericimiz bilim ve fen olacaktır. Türk milleti, Türk sanatı, Türk
ekonomist, Türk şiiri ile edebiyatı okul sayesinde ve okulunun vereceği bilim
ve fen sayesinde bütün olağanüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluşup
gelişecektir."
Aynı yılın 27 Ekim günü de yine Bursa'da
Atatürk şunları söylüyor:
"Hiç
bir mantıkî kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara bağlı
kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi çok güç olur ve belki de hiç
gerçekleşmez. Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar
akla uygun düşen ve gereksemelere ayak uydurabilen bir zihniyetle hayata
bakamazlar. Bunlar engin hayat felsefelerine sahip başka milletlerin egemenliği
altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar."
30
Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar'da yaptığı konuşmada da şöyle diyor:
"Yaşamanın
şartı uygarlık yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır. Bu yol üzcrinde
ilerlemeyi değil de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle bir bilgisizlik ve
gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli altında bir gün
boğulmaya mahkumdurlar."
Ord. Prof. Aydın SAYILI, Atatürkçülük (İkinci Kitap),
Millî Eğitim Basım Evi, İstanbul, 1988
'MADDE VE ÖZELLİKLERİ
KİMYA BILIMININ RUHU
Çevremizde
yer alan hemen tüm nesneler kimyasal maddelerden, kimyasal elementlerin çok
çeşitli birleşimlerinden oluşur.
Yeryüzündeki
maddelerin yalnızca önemsiz bir kısmı saf halde bulunur. Bunlar; soy gazlar,
platin metalleri, çeşitli biçimlerde karbondur, hepsi de bu kadardır.
Büyük
bir olasılıkla sonuçta gezegenimizi oluşturan toz kümesi, çok uzun süre önce
yalnızca 100 kadar kimyasal elementin atomlanndan oluşmaktaydı. Yüzlerce,
binlerce, milyonlarca yıl geçti. Koşullar değişti. Atomlar birbirleriyle
tepkimeye girdiler. Doğanın dev laboratuvan çalışmaya başladı. Uzun evrimi
süresince "kimyacı doğa" en basit su molekü-lünden sonsuz karmaşık
proteinlere kadar her türlü maddeyi hazırlamayı öğrendi.
Dünya'nın ve onun üstündeki yaşamın
evrimi, büyük ölçüde kimya yoluyla olmuştur.
Kimyasal
maddelerin çok çeşitliliği, varlığım kimyasal tepkimelere borçludur. Onlar,
kimya biliminin gerçek ruhudur ve temel konusudur. Yeryüzünde söz gelimi,
yalnızca bir saniyede oluşan kimyasal tepkimelerin yaklaşık sayışım bile
hesaplamak olası değildir.
Örneğin;
bir kimse "saniye" sözcüğünü söylerken beyninde pek çok kimyasal
işlem olmalıdır. Konuşur, düşünür, eğlenir ya da üzülürüz; bütün bu eylemlerin
arkasında milyonlarca kimyasal tepkime vardır. Bu tepkimeleri asla göremeyiz,
ama her gün, tümüyle gelişigüzel, durup düşünmeden gözlemlediğimiz birçok
kimyasal tepkime de vardır.
...
Bir bardak demli caya bir dilim limon koyarız ve çaym rengi açılır. Kibriti
çaktığımızda bir tahta parçası alev alev yanar ve kömüre dönüşür.
Bunların tümü kimyasal tepkimedir.
Ateş
yakmayı öğrenen ilkel adam, dünyadaki ilk kimyacıydı. Şans eseri ilk kimyasal
tepkimeyi, yanmayı oluşturdu ve bu tepkime, tüm insanlık tarihinin en gerekli,
en önemli tepkimesiydi. Atalarımızın soğuk günlerde mağaralarım ısıtmalarım
sağladı. Günümüzde tonlarca ağırlıkta roketlerin uzaya fırlatılma yolunu açtı.
insanlığa ateşi sunan Prometheus efsanesi aynı zamanda ilk kimyasal tepkimenin
de efsanesidir.
Basit
ya da karmaşık maddeler birbiriyle etkileşirken genellikle kendilerim
tanımamı-za izin verirler.
Bir
çinko parçasını sülfürik asit çözeltisine atın. Hızla gaz kabarcıkları çıkmaya
başlar ve bir süre sonra metal yok olur. Çinko asitte çözünür, hidrojen açığa
çıkar. Olayın nasıl gerçekleştiğin! kendiniz görebilirsiniz.
Ya
da bir parça kükürdü tutuşturun. Mavimsi bir alevle yanar. Kükürdün oksijenle
bir-leşmesinde oluşan kükürt dioksidin boğucu kokusunu duyabilirsiniz.
\^MADDE VE ÖZELÜKLE^^
Beyaz bir toz halindeki susuz
bakır sülfatı (CuS04) ıslatın, anîden maviye döner. Tuz suyla birleşerek mavi
göz taşı kristallerim oluşturur (CuS04; 5H2Ö). Bu tür maddelere sulu kristaller
adı verilir.
v;" ..--'
Kireç söndürmenin ne olduğunu
biliyor musunuz? Sönmemiş kirece su dökülür ye sonuç sönmüş kireçtir
[CatOH)^]. Madde rengini değiştirmediği halde, tepkimenin oluştuğu kolaylıkla
görülebilir. Çünkü kireç söndürülürken çok miktarda ısı açığa çıkar.
Tüm kimyasal tepkimelerin
birincil ve değişmez koşulu, ısı enerjisinin salıverilmesi ya da soğrulması ile
bir arada yürümeleridir. Bazen o kadar çok ısı açığa çıkar ki kolaylıkla fark
edilebilir. Açığa çıkan ısı miktarı küçükse özel Ölçme yöntemleri kullanılır. ^
'1\ ^ '
Kaynak: Vlaşovt.;Trifonov D. 107 Kimya Öyküsü'nden
alınmıştır (s^M, 90). ' TübitakYaymlanî Ankara'1996
'<.''..' ^*f} î^»*.. -J' i ..
^^n. r (" ._./».. ^^
•> ••,)> . ^,^
•^:;1 "•''/ "
'^.i'ıt. -;•;;. ^w •no*'1 f:a
•\
•••
.' •'r . ^:1
••< ../'•
. yJ'.JW'M^f .r.-'i.^»,'.^
':;> - '/h'^-fy'
''\ •.,} ^"r 'ı r.'
'
• : ,•':; ;'
• •^•1^ ^' ;'.'
KÎMYA1-
BÎLlMlN İNSAN HAYATINDAKİ YERİ VE
ÖNEMİ
Elektriği olmayan bir ev düşünebilir misiniz? Karanlık
bastığı zaman elektrik düğmesine dokunarak odanızı aydınlatırsınız.
insanlar, bugünkü rahat ve konforlu yaşama seviyseine bilim
saycsindc ulaşmışlardır. Bu, bilim adamlannın üst üste eklenen uğraş ve
çabaları ile elde ettikleri buluşlar, keşifler ve icatlarla gerçekleşmiştir.
Atatürk: "Bütün ilim ve fen adamlannın, her hususta çalışmayı bir namus
bilmesi gerekir" derken bilim adamlannın bitmez tükenmez çabalanna parmak
basmıştır.
ilk ve Orta çağda salgın hastalıklar bir şehirde binler,
hatta onbinlcrcc insanın ölümüne yol açabiliyordu. Bilimin gelişmesi ile
günümüz tıbbı bir-~ çok hastalığın sebebini ve tedavi çaresini bulmuştur.
Böylelikle insanlar daha sağhkh ve daha uzun yaşar olmuşlardır. Ortalama ömür
XIV. yüzyılda 15 yıl. XVII. yüzyılda 30 yıl iken. günümüzün gelişmiş
ülkelerinde 70 yılı aşmıştır.
150 yıl öncesine kadar bilinmeyen makinelerle yeni
fabrikalar çalışmaktadır. Bu fabrikalar türlü motorlar, taşıt araçları, tarım
makineleri, buz dolabı, çamaşır makinesi gibi ev gereçleri, türlü mutfak
eşyası, türlü kumaşlar, boyalar, margarinler, ilaçlar, sabunlar, deterjanlar,
türlü alaşımlar, plastik eşya. radyolar, telefonlar, televizyonlar,
bilgisayarlar üretmektedirler. Bu üretimin çeşitleri saymakla bitmez. Bunlar,
insanların daha rahat ve daha konforlu çalışması ve yaşaması için yardımcı
olmuşlardır.
Günümüzde ulaşım çok kolaylaşmıştır. Trenler, otobüslerle
insanlar, kamyonlarla besinler, türlü tüketim malları çok kısa zamanda bir
yerden başka bir yere taşınmaktadır. Atla, arabayla eskiden üç ayda gidilen
ycre uçaklarla bir iki saatte vanlmaktadır. Dünya küçülmüştür. Dünyayı küçülten
başka sebepler de vardır. Bunlar, telgraf, telefon, telefax. radyo ve televizyon
gibi haberleşme araçlandır. özellikle yapay uydular aracılığı ile haberleşme
ağı bütün dünyayı saracak biçimde gelişmiştir. Dünyanın uzak bir köşesinde
gelişen bilimsel, tabiî, ekonomik veya sosyal olayları anında öğrenmekteyiz.
Bilim ve
teknoloji aynı zamanda akılcılığın da temeli olmuştur. Bilim, insanoğlunun
çağlar boyunca öğrenip edindiği bilgilerin doğrulanmış ve düzenlenmiş
biçimidir. Teknoloji ise bilimin getirdiklerinin uygulanış biçimi olmuştur.
Akıl ve bilim karşılıklı etkiler yapmaktadır. Günümüzde hiç -kimse hastalığın
cinlerden, perilerden geldiğine inanmaz. Hastalanınca üfü-rükçüye^ıdecejc
yerde, doktora koşar. Ay veya Güneş tutulunca korkmaz. Çünkü bilim bunlann
sebeplerim açıklamıştır.
Bilim,
insana bilimsel metodu öğreterek akılcı düşünme imkanım da vermiştir. Böylece
13 sayısımn uğursuzluğu veya ayna kınlmasmm kötülük habercisi olduğu gibi
batıl; yani boş ve temelsiz inanışlardan insanın kür-tuhnasma yardımcı
olmuştur.
Prof. Dr. N. Baç
KlMYA 1
AKILCI DÜŞÜNCE
Atatürk "Hayatta en
hakiki mürşit ilimdir." demiştir. Mürşit, «doğru yolu gösteren» demektir.
Atatürk, bu sözü ile insanlar ve milletler için en doğru yolun, ilmin
gösterdiği yol olduğunu vurgulamak istemiştir. Bu yol, aynı zamanda, Atatürkçü
düşünce sisteminin de yoludur. Bu düşünce sistemi, akla, mantığa ve ilme
dayanan dinamik, ileri ve atılımcı bir sistemdir. Burada batıl, yani temelsiz
ve çürük inanışlara, ön yargılara ve dogmalara yer yoktur. Dogmalar, her türlü
eleştirinin dışında tutulan, gözü kapalı ola-rak kabul edilen, katı ve değişmez
inanışlar demektir.
insanlar binlerce yıl batıl
inanışların ve dogmaların esiri olmuştur» Buntara karşı çıkanlara da hoşgörüsüz
davranmışlardır. Örnek olarak, Dünya'nm Güneş çevresinde döndüğünü öne süren
Galile'yi bu düşüncesin-den ötürü ceza ile tehdit etmişlerdir. Eski çağlarda
insanlar, büyücülere, üfürükçülere ve gelecekten haber verdikleri iddiasında
olan kahinlere güvenmişler; onların kendilerine doğru yolu gösterdiklerine
inanmışlardır. Zaman geçmiş, Avrupa'da Tann'dan güç aldığım söyleyen krallar
ortaya çıkmıştır. Bu sefer onlar insanlara, bizim gösterdiğimiz yol en doğru
yoldur, demişlerdir. Bunlar, insanları yönlendirmişler ve yönetmişlerdir. Sonra
bazı düşünürler çıkmış; insanları mutlu eden doğru yolun komünizm olduğunu
iddia etmişlerdir. Başkaları ise insanlara faşizm yolunu göstermişlerdir.
Komünizm, insanlara birer üretim makinesi gözü ile bakan, insana değer vermeyen
bir düşünüş şekli, bir ideolojidir. Faşizm, ise, doğru yolun devleti yöneten
kişiye kayıtsız şartsız itaat olduğunu öne sürer. Her şey devletin başındaki
yöneticinin elindedir, insan ise devletin gücüne kurban edilmiştir. Bu da başka
bir dogmadır.
Akılcı ve bilimsel düşüncede
böyle dogmalara yer yoktur. Zaten ilim, insan aklının ve insan zekasının
ürünüdür. Atatürk: «Her işin başı insandır, insan zek^sıJır» demiştir. Bu
yolda insanın iki önemli yardımcısı vardır. Birincisi bilimsel metot, yani
bilimsel düşünme şeklidir. Bu düşünme şekli saplantısız, ufku açık bir düşünme
şeklidir. Bu ise, olayların sebeplerim araştıran, deliller, veriler toplayan,
bunlara dayanarak hüküm veren akılcı bir davranış biçimidir, ikinci yardımcı
ise ilmin binlerce yıl boyunca toplayıp getirdiği bilgilerdir. Bu bilgiler,
tabiat ve toplum olaylarının altında yatan gerçekleri, kuralları, prensip ve
kanunları açıklar, insanın akıl ve bilim yolunda ilerleyişinde. bilgiler itici
güç olur.
M. Baç 168
F/L V^Y. ^ Y/) ' i KİMYA 1 |
akılcılığın GERÇEKÇİLİK VE YAPICILIKLA ilişkisi
Akılcılık,
çevresinde var olan şeyleri ve gelişen olayları akıl ve mantık süzgecinden
geçirerek yorumlayan, kabul veya reddeden bir düşünce şeklidir. Akılcı
düşünce, bilimsel metodu uygular ve sebep, sonuç ilişkisine göre hüküm .verir.
Bu düşünce şeklinde saplantılara, dogmalara, yani eleştirisiz, gözü kapalı
kabul edilen, katı inanışlara yer yoktur. Akılcılık, denenebilen, gözlenebilen
ve sınanabilen gerçeklere dayanır. Gerçekler ve gerçekçilik, akılcılığın
ayrılmaz parçalarıdır.
Gerçekçilik,
bilinçten bağımsız şeylerin ve olayların da var olduğunu kabul eder. Buna göre
teori ve düşünceler, ancak var olan şeyleri gösterdiği ve bunlarla
sınanabildiği ölçüde gerçekçi ve akılcıdır.
Her- gerçeği
algılayamıyoruz. örnek olarak, ışık hızının saniyede 300.000 km olduğunu veya
mezonların nükleonlar arasında ışık hızı ile gelip gittiklerim algılamanuz
mümkün değildir. Ama, akıl bu gerçeklerin varlığım da ispatlamıştır. Görülüyor
ki. akılcılık ile gerçekçilik iç içedir.
Yapıcılık
ise. akılcılık ve gerçekçiliğin ortak ürünüdür. Yapıcı insan gerçeği, doğruyu
gören ve gösteren insandır. Böyle bir insan, akıl ve mantığın gösterdiği
doğruyu yapar ve yaptırır.
Atatürk,-
hem akılcı, hem gerçekçi, hem de yapıcıdır. Akılcılığı ile «Hayatta en hakiki
mürşit, ilimdir, fendir.» demiştir, öte yandan gençlere verdiği, «Almakta
olduğunuz terbiye ve bilgi ile insanlık meziyetmin, vatan sevgisinin ve fikir
hürriyetinin en kıymetli sembolü siz olacaksınız.» öğüdü ile gerçekçidir. Yine
gençlere söylediği: «Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizsiniz! Cumhuriyeti biz
kurduk, onu siz yükseltecek ve devam ettireceksiniz.» sözleri ile yapıcıdır.
Prof. Dr. N. Baç
216
Anne ve babanız, siz.e karşı sorumludur. Onlar sorumluluklarım
nasıl yerine getirirler? Sizi beslerler, giydirirler, hastalandığınız zaman
gereken bakımı yaparlar. Yine, anne va babamı sizin iyi bir insan olarak
yetişme-niz ve geleceginizin güven altına alınması için okula gönderirler.
Okulda başarılı olmamdı isterler. Anne ve babalarımzın bu yaptıkları akılcıdır
ve
mantıklıdır. /.'\ .
Sizin sorumluluklarınız nelerdir?
Bunların basında sağlıklı olarak ge-lişmenize dikkat etmeniz ve okulda başarı
sağlamanız gelir. Bu sorumluluk-larınızı başarı île yerine getirmek için
tutacağınız yol, akılcı olmalıdır, Beslenmenize, vücut sağlığınıza dikkat
etmelisiniz. Spor yapmalı, sigara içmek gibi zararlı alışkanlıklardan uzak
durmalısınız. Başarı ile sınıfınız geçmek için dersleriniz^ çalışmalısınız^
Atatürk, sorumlulugunu akılcılıkla
birleştiren ender insanlardandır Yurdu düşmandan temizledikten sonra, milletim
daha uygar, daha güçlü ve daha mutlu kılmanın sorumlulugunu her zaman içinde
duymuştur. Bunur^ için Cumhuriyetin ilanından sonra birbirini izleyen birçok
reform yapmıştır. Bu refomlar Türk insaninin, Türk milletinin ilerleyişim
köstekleyen unsurları temizlemek amacım gütmüştür. » ^ ~ ~^
Atatürk, refomları yaparken, akıl,
mantık ve bilimi kendine rehber al mistir. Yükselmenin tek yolunun akıl ve
bilim yolu oldugunu görmüş; bum milletine de göstermiştir. Cumhuriyetin Onuncu
Yılım Kutlama Nutku'ndc söylediği ^Türk milletinin yürümekte olduğu ileriye
gitme ve medeniye ufkunda elinde tuttuğu mes'ale müspet ilimdir.» sözleri bunun
örneğidir.
Atatürk, milletçe yükselme ve ileri
gitmede okulların önemim şu sözler le belirtmiştir:
Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen-say esinde, Türk ilim vı sanatı,
Türk ekonomist, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleri ile geli
şir.
Bu sözler hem
akılcılığın hem de sorumluluğun ifadesidir.
BtLÎMÎN İNSAN HAYATINDAKİ YERl VE ÖNEMt
Bilim,
insanoğlunun, çağlar boyu edindiği bilgilerin düzen lenerek, sımflamp
doğrulanması ile ortaya çıkmıştır. Teknolo ji bu bilgilerin uygulama alanlarına
geçirilmesi anlamına gel mektedir. insanlar çağımızdaki rahat, sağlıklı,
konforlu yasa ma biçimine ancak bilim ve teknoloji sayesinde ulaşmışlardn Bilim
ve teknolojik gelişmeler olmasa insanlık taş çağındaı öteye geçemezdi.
Birçok
bilim ve teknoloji alanı arasında etkileşme ve ortal çalışma gerçekleşmektedir.
Örnek olarak, bazı insanlar an cak kalplerine takılan pillerle
yaşayabilmektedir. Bu tıp il< elektroniğin dayanışması ile olmuştur,
insanların uzay a gide;
bilmeleri ancak fizik, kimya
ve tıp dallarının karşılıklı yar dımlaşması ile mümkün olmuştur.
XV.
yüzyılda ortalama ömür 15 yıl kadardı. Çağımızda iler ülkelerde insanlar
ortalama 70-75 yıl yaşayabilmektedir. Bunı ,daha iyi beslenme, bakım ile türlü
ilaçlara borçluyuz. Buradc beslenme tnlimi» tıp, ^mya, eczacılık
bilimleri birbirine yardımcı olmaktadır. Başınız ağrıyınca aldığınız aspirin
de tıp ve kimya bilimlerinin ortak çalışmasının sonucudur.
Demir ve
çelik endüstrisinin belkemiği, bakır ve alüminyum ise sinir sistemi gibidir.
Bunlar kimya dalı olan metalürji bilimi ve teknolojisinin ürünleridir. Kimya
bilimi biyolojiyi des-tekleyerek vitaminlerin, hormonların, lipidlerin hatta
RNA ve DNA gibi çekirdek asitlerinin yapışım aydınlatmayı başarmıştır.
N.Baç
152
l-
OKUMA'PARS^S®®!^
j ________________.. ____. • • .
••/.-':;;-••:*)•:'•'•••'../^•'^r'^i:'' ^
AKILCI ve BİLİMSEL DAVRANIŞIN ÖNUMt
Bilim aklın eseridir,
insanoğlunun çağlar boyu edindiği bilgilerin doğrulamp düzenlenmesi ile bilim
oluşmuştur. Bu bakımdan aklın yolu bilim yoludur. Bu bizleri bilimsel
düşünme-ye yöneltir. Atatürk "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,
fendir" derken bunu belirtmiştir. Mürşit, yol gösterici anlamına gelir.
Eğer bilimin yolundan yürürsek, ön yargılardan batıl yani boş inanışlardan kurtuluruz.
Ay tutulması sizi korkutur
mu?. Eski çağlarda insanlar bu tabiat olayından çok korkarlardı. Belki bu gün
de korkanlar vardır. Halbuki bilim bunun nedenini çok güzel açıklamıştır. O
halde Ay tutulması korkulacak bir tabiat olayı değildir.
Akıl ilc bilim arasında iki
yönlü bir etkileşim vardır; Bilim bize duyduklarımıza, gördüklerimize akıl yolu
ile yaklaşmayı öğretir. Bu ise her olayı incelemek, araştırmak, bilgilerimizle
karşılaştırmak ve akıl - mantık yolu ile sonuca ulaşmak yöntemidir.
Bilim ile birlikte akılcı
düşünme, bizlerin, 13 sayısının uğursuz olduğu, ayna kınlmasının kötü bir haber
olacağı gibi batıl, yani temelsiz ve boş inanışlardan kurtulmamıza yardımcı
olmuştur. Hastalanınca üfürükçüye mi yoksa doktora mı gideriz? Aklım kullanan
insan, hastalanınca doktora gider; onun salık verdiği ilaçları alır ve
öğütlerine uyar.
Prof.
Dr. N. Baç
93
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNDE akılcılığın YERİ
Akılcılık
hem Atatürkçü düşünce sisteminin temel ilke ve dayanakların-dan biridir; hem de
bütün Atatürk Ukelerinin doğru yorumlamp değerlendi-rilmesinde göz önünde
tutulması gerekli bir yöntemdir.
^v
Birçok
düşünür ve yazar, Atatürk'ün Türkiye'de gerçekleştirdiği inkılabın, bir bakıma,
tarihin başka inkıldplarmdan daha geniş kapsamlı olduğuna dikkati çekmişlerdir.
Çünkü bu inkılap, yalnız siyasî, ve hukukî yapı ile ilgili değildir î
"düşünce yöntemif'y le "bilim felsefesiyle ilgili yönleri
de vardır. Çağdaşlaşmak için Batı'nın imal ettiği birtakım alet ve araçları
ithal etmenin, hatta bunların bir kısmım imal edebilmenin yetmeyeceğim bilen
Atatürk, m'dletine akılcı ve bilimci bir yaklaşım kazandırmağa çalışmıştır.
Ünlü tarihçi A. Toynl ee,
Türk İnkıldbından sö^ ederken} BatTdünya-sında Rönesans'ın, Re f or nosyon'un
XVI. yüzyılla XVIII. yüzyıl arasında gerçekleşen büyük Düşüt ce İnkılabınm,
Fransız I nkıldbının, nihayet Sanayi Inkıldbımn getirdiği bütün büyük
değişmelerin Atatürk Türkiy esinde, adeta bir insan ömrüne s gdırıldığını
belirtmekte haklıdır.
Atatürk,
Türkiye'ye ç ğlar atlatarak, milletim "akıl ve aydınlanma19 çakının
nimetlerinden : ırarlandırmağa çalışmıştır.
"Nakil" çağından "akıl ve aydınlanma" ça^ına girmek demek,
sadece geçmişte söylenenleri nakletmekle yetinmek yerme, aklım kullanarak
gerçeği aramak ve öğrenmek, çağdaş bilimin bütün imkdnlarından yararlanmak
demektir. (*)
(*) Prof. Dr. Turhan feyzîoğlu. Atatürk ilkeleri ve Ink'löp
Tarihi - IV. —. s. 70-72, 7957 Kısaltılarak
alınmıştır.
51
BÖLÜM 2 MADDENİN
AYRILMAS.
-^-^^.^^.^•^ .ATATÜRKÇÜLÜK . ,,:^, ^ :,
Türk millctinin içinde bulunduğu şartlara paralel olarak
onaya çıkan Atatüricçülüğü şöyle tanımlayabiliriz: Amacı Türkiye'yi çağdaş
medeniyet seviycsinc çıkartmak olan ve Atatürk tarafından ortaya konan ilk»? ve
inkıiaplara Atatürkçülük denir.
Atatüıkçülüğü oluşturan ilke ve inkılaplar ise şöyle
sıralanabilir
ilkeler:. Cumhuriyetçilik. milliyetçilik, ISiklik.
halkçılık, inkılfipçılık ye devletçilik.
^
Cumhuriyetçilikten bugün demokrasiyi anlıyoruz. Halkın hür
iradesîytc'yaşayabilmesi ve kendisini yönetecek kişileri seçebilmcsi bu ilkenin
en önemli özelliğidir.
Milliyetçilik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
yaşayan ve "Ben Türküm" diyen herkesi Türk' kabul etme prcnsibine
dayanır. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışında Türk ve Türklük gururla cle
alınır, ancak hiç bir millet küçük görülmez.
Laiklikte din ve vicdan özgürlüğünün yanında, din ilc
devlet işlcrinin birbirinden aynlması söz konusudur. Bu anlayışa göre Allah
iîe kul arasına kimse giremez. \^-,
Halkçılık ilkesinde, devletin, ülkedeki meslek ve toplumsal
grupları maddî ve manevî olarak dcstcklcmcsi en önemli niteliktir. Örneğin,
devletin doğal afetler sonucu zarara uğrayanları çeşitli şekillerde
destcklcmcsi halkçılığın bir sonucudur. Bunun yanında ferdin de dcvlcte karşı
bilinen görevleri yapması bu ilkenin kap-samına girer.
Devletçilik ilkesinde; özel sektörün ekonomik faaliyetlerde
bulun-ması, onun yapamadıklarım devletin halkın ihtiyaçlarım düşünerck yerine
getirmesi temel özelliktir.
.. ; .InkılSpçılık ilkesi ise. ISiklik ve demokrasi temel olmak
şartıyla günün değişen şanları karşısında ülkede her türlü değişimi yapabilmektir.
,.;, , .
Atatürkçülüğü oluşturan inkılSplann en önemlileri ise:
Hil&fetin kaldınlması. Tcvhid-i, Tedrisat kanunu. Harf înkılSbı. Kadınlara
Seçme ve Seçilme Hakkının tanınması.
^^ y/fr.
^/v 6^c^- ±
160
BÖLOM3 ELEMENTLER VE
BlLEŞlKLEi
İFg»ggggggWg^W^^gg^Wg^P»g»WW^^^^g^^^^^^^^^^^gWg^^^^^^^^»^^
GÜNÜMÜZDE ATATÜRKÇÜLÜKTEN NE ANLAMALIYIZ?
Atatürkçülüğün
amacı Türkiye'yi çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak olduğuna göre.
Atatürkçülükten ilk anlaşılacak şey budur.
B,u amaca
başmak için Atatüık tarafından çeşitli ilke ve inkılaplar ^ ortaya konmuştur:
Bu inkılapların günümüz iç ve dış gelişmeleri karşısında çok iyi
değerlcndirilmesi ve anlaşılması gerekmektedir.
Atatüricçülük
hem devlcte ve hem de vatandaşa bir takım görevler yüklemiştir. Bu görevler
karşılıklı olarak gerçekleştirildiği taktirde Atatürkçülüğün amacı gerçekleşmiş
olacaktır, örneğin; Devlet vatandaşın huzurunu sağlamak, ona iş bulmak gibi
görevleri yerine getirmek zorunda iken fert de vergi vermek, kanunlara uymak
zorundadır. Bunun yanında günümüzde Atatürkçülükten anladıklanmızı şöyle
sıralayabiliriz:
Devletin
ekonomide özel sektörün varlığım demokrasinin bir gereği sayması,
Yurtta
sulh. cihanda sulh prcnsibinin yanında savaşın son çarc olarak
değeriendirilmesi, ^
Demokrasinin
Türk insaninin yaşam tarzı olduğunun ve olması gercktiğinin bilinmesi,
Çalışmanın ve vatanseverliğin basanda en önemli şart
olduğunun kabul edilmesi.
( ') Ülke çıkarıcının her türlü çıkarın
üstünde olduğunun bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi. :;* '^ ! ; « , , ^•; ; ;
r Günümüz
olaylarım akıl süzgecinden» geçirmek, bilimin. ışığından faydalanarak
değerlendirmek Atatürkçülüğün en önemli özelliğidir. Atatürk, bizlerc emanet
olarak bıraktığı Türkiye Cumhu--riyeti'nde "akıl ve bilimin** rehber
olarak alınmasını istemiştir. Atatürk, karşılaşılan olayları şartlara göre
değerlendirmeyi, zamanlama hatası yapmamayı hayatı boyunca vazgeçilmez bir
kural olarak benimsemiştir. Günümüzde de iç ve dış olaylarda aynı prensip
gözctilmelidir.
' Kısacası
günümüzde Atatürkçülükten akıl ve bilimin rchbcr-liğinde. eldcki maddî ve
manevî gücü dikkate alarak hareket etme anlaşılmaktadır. Hedef olarak
Atatürkçülüğün bizi daha gelişmiş, çağdaş ve millî değcrierc saygılı gönnck
istediğim unutmamalıyız.